Türkiye’nin Coğrafi Hevesi

Türkiye’nin Coğrafi Hevesi

Erdoğan, bölgede daha büyük bir nüfuz sağlamak için ülke içindeki Kürt sorununu kısmen çözmesi gerektiğini biliyor. Hatta, Arapça “vilayet” kelimesini de sık sık yüksek sesle telaffuz etmeye başladı ki bu da Osmanlı İmparatorluğu?

Robert D. Kaplan ve Reva Bhalla

Avrupa ve dünyanın diğer kısımlarında isimleri ertesi gün unutulan, sıradan yönetimler var iken, Türkiye’nin on yıldır başbakanlığını yapan Recep Tayyip Erdoğan ise hırslarıyla kendinden söz ettiriyor. Belki de çevresinde onun dışında dinamik bir güç alanı doğuran büyük bir dünya ulusunun diğer tek bir lider, Rusya devlet başkanı Putin’dir ki kendisiyle Batı’nın ilişkileri de pek parlak sayılmaz.

Erdoğan ve Putin iddialı kişilikler, çünkü bulundukları jeopolitiği sımsıkı ellerinde tutuyorlar. Putin, sorumluluk sahibi her Rus liderin, Rusya’nın Doğu Avrupa ve Kafkaslar gibi yerlerdeki tampon bölgelere sahip olması gerektiğini biliyor. Erdoğan ise, Türkiye’nin kendisine Avrupa’da koz sağlamak için Yakın Doğu’da ciddi bir güç odağı haline gelmesi gerektiğinin farkında. Erdoğan’ın sorunu ise; Türkiye’nin Doğu ile Batı arasındaki coğrafyasının, faydalandığı kadar kırılganlaştırıldığı unsurlar taşıması. Bu durum Erdoğan’ı zaman zaman altından kalkamayacak işler üstlenmeye yöneltiyor. Ancak, sınırlarını aşmasının ardında tarihsel ve coğrafi bir mantık var.

Tüm hikaye, Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlıyor.

Osmanlı Türkiye’si savaşın kaybeden tarafında olduğu için (Wilhelmine Almanyası ve Habsburg Avusturyasıyla), 1920 yılında imzalanan Sevr Antlaşması’ndaki galip müttefikler, Türkiye ve dolaylarını kendi aralarında paylaştırdılar; Yunanistan, Ermenistan, İtalya, Britanya ve Fransa’ya nüfuz alanları ve topraklar verdiler. Türkiye’nin bu aşağılanma karşısındaki tepkisi ise, yenilmez tek Osmanlı generali olan Mustafa Kemal Atatürk’ün felsefesi olan Kemalizm şeklinde oldu. Atatürk, yeni işgalci güçlere karşı askeri bir ayaklanmanın liderliğini üstlendi; böylelikle Anadolu topraklarında egemen bir Türk devleti yaratmak istedi. Kemalizm, Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu’da olmayan kısımlarından seve seve vazgeçti; ancak Anadolu’da tek etnisiteli bir Türk devleti kurarak bunu telafi etmek istedi. Örneğin, Kürtleri “dağlarda yaşayan Türkler” olarak tanımladılar. Osmanlı İmparatorluğu’nun çok-kültürlü tüm yapısı da heba edildi.

Kemalizm, sadece azınlıkları reddetmekle kalmadı, Türkçe dilinin Arap alfabesini de yok saydı. Atatürk, Latin alfabesine geçerek okuma yazma bilmeyenlerin oranının yüksek düzeylerde kalması riskini aldı. Ayrıca, Müslümanların dini mahkemelerini lağvedip kadınların peçe, erkeklerin ise fes giyme konusundaki cesaretlerini kırdı. Atatürk, ayrıca, Türkleri Avrupalı olarak yeniden şekillendirdi; ancak Avrupalıların onları bu şekilde kabul edip etmeyeceklerini pek fazla önemsemedi. Tüm bunların amacı ise, artık Orta Doğu’da geçerliliğini yitirmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye’yi uzaklaştırıp rotasını Avrupa’ya çevirme girişimidir.

Kemalizm bir silaha çağrıydı: Sevr antlaşması karşısında Türklerin savaşçı tepkisiydi. Tıpkı Putin’in yeni çarlık rejiminin Boris Yeltsin’in 1990’lı yılların Rusyası’nda hüküm süren anarşiye verdiği otoriter tepki gibi. Türkiye’de Atatürk’e duyulan saygı, yıllar boyunca, kişisel bir kültün ötesine geçti. Kendisi neredeyse yüce gönüllü, koruyucu biri olarak Tanrısallaştırıldı; her kamu binasında portreleri duvarlara asıldı.

Ancak, buradaki sorun, Atatürk’ün Türkiye’yi Batı’ya böylesine kararlı bir şekilde yöneltmeye dair vizyonunun Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafi durumla çelişmesiydi; keza Türkiye, yüzünü hem doğuya hem de batıya çevirmişti ve bu noktada bir düzenleme gerekiyordu. 1983 yılında başbakan seçilen, Sufi eğilimli dindar bir Türk olan Turgut Özal da işte bu düzenlemeyi sağladı.

Özal’ın siyasi yeteneği, iç ve dış politika üzerinde aşamalı bir şekilde –hatta daha önce eşi benzeri görülmemiş düzeylerde-denetim sağlamasını mümkün kıldı; böylelikle siyaset, yoğun Kemalist etki altındaki Türk ordusunun nüfuzundan uzaklaşmış oldu. Atatürk ve onun izinden giden Türk askerlerin oluşturduğu kuşak, Türkiye’nin Avrupa’nın bir eklentisi olduğunu düşünüyordu; Özal ise Türkiye’nin etki alanının Ege’den Çin Seddi’ne dek uzanması gerektiğinden bahseder oldu. Özal’a göre, Türkiye Doğu ile Batı arasında bir tercih yapmak zorunda değildi. Her ikisiyle de kesişen noktaları vardı; dolayısıyla siyasi olarak her iki dünyanın da içinde yer alabilirdi. Özal, Türkiye’de İslam’ın halk arasında yeniden saygın bir yer edinmesini sağladı – her ne kadar Soğuk Savaş’ın bitiminde ABD başkanı Ronald Reagan’ı vargücüyle desteklemiş olsa da... Böylesine Amerikan yanlısı olduğu ve Kemalist yapıyı idare etmede böylesine becerikli davrandığı için, Özal, öncülleriyle kıyaslandığında, Batı nezdinde çok İslamcı biri olarak algılanmadı.

Özal, Kürtlerin toplumda kabul görmesi için bir kapı açmak üzere İslam’ın kültürel dilini kullandı. 1980 askeri darbesinin ardından Türkiye’nin Avrupa’dan yalıtılması ise, Özal’ın, Türkiye’nin doğu ile ekonomik bağlarını geliştirmesini sağladı. Kendisi, aynı zamanda, Orta Anadolu’nun dindar Müslümanlarını da aşamalı bir şekilde güçlendirdi. Erdoğan’dan yirmi yıl önce, Özal, Müslüman dünya çapında ılımlı İslam’ın şampiyonu olarak Türkiye’yi konumlandırmak isterken, böylesi bir pan-İslamcı politikanın Türkiye’nin gücünü zedeleyeceği ve Türkleri açgözlü yabancı güçlere maruz bırakacağı yönündeki uyarısını da küçümsemiş oldu. Aslında, yeni Osmanlıcılık terimi, ilk olarak Özal’ın iktidardaki son yıllarında kullanılmıştır.

Özal 1993 yılında aniden öldü. Bunun ardından gelen on yılda ise Türkiye siyaseti, artan yolsuzluk ve Türkiye’nin uyuşuk seküler elitinin elinde kötü yönetimle çalkalandı. Erdoğan’ın İslamcı yandaşlarının 2002 yılında mecliste çoğunluğu kazanması için ortam hazırlanmış oldu böylelikle. Özal, merkez sağ eğilimli Anavatan Partisi’nden gelirken, Erdoğan, çok daha açıkça İslamcı eğilimli Adalet ve Kalkınma Partisi’nden gelmişti. Bununla birlikte, Erdoğan’ın kendisi ve bazı danışmanları, yıllar içerisinde yaklaşımlarında ılımlı bir çizgiye evrildiler. Elbette, Türkiye’de Özal ve Erdoğan arasında İslami siyasi düşünce ve Türkiye siyaseti konusunda birçok ayrım söz konusu. Ancak net olan bir şey var: Özal da Erdoğan da, çağlarına damgalarını vuran iki kişilik. Her halükarda, bugün Avrupa’da veya ABD’deki herhangi bir liderin aksine, Erdoğan, Özal’ın vizyonuna benzer bir vizyona sahip ve söz konusu vizyon, Kemalizm’den daha da uzaklaşılmasına yol açtı.

Atatürk’ün orduya dair yaptığı vurgunun aksine, tıpkı Özal gibi Erdoğan da, Kuzey Afrika’dan İran platolarına ve Orta Asya’ya dek uzanan Osmanlı İmparatorluğu benzeri bir yapı oluşturmak üzere kültürel ve ekonomik bağlantıların yarattığı yumuşak güce vurgu yaptı. Batı’nın en büyük İslam bilginlerinden biri olan, Chicago Üniversitesi’nden merhum Marshall G.S. Hodgson’ın bir yorumunu anımsarsak; İslami inanış, esas olarak tüccarların dinidir ve çevresine dalgalar halinde yayılarak müritler toplamıştır. Bu da, etik düzeyde ticari ilişkilere izin vermiştir. İslam tarihinde, Orta Doğu ve Hint Okyanusu çapındaki otantik dini bağlantılar, iş ilişkilerine ve siyasi patronaja yol açabilir ve açmıştır da. Dolayısıyla, post-modern dünyaya dair bir tür Ortaçağ zihniyeti söz konusu.

Erdoğan şimdilerde şunu net bir şekilde anladı: Türkiye’nin ılımlı Müslüman gücünün Orta Doğu çapında yaygınlaştırılması, birçok sinir bozucu karmaşıklığı da beraberinde getiriyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin bu tür bir vizyonu gerçekleştirecek siyasi ve askeri kapasiteye sahip olup olmadığı net değil. demek ki, Türkiye, doğu komşularıyla ticaretini artırmak için elinden geleni deneyebilir; ancak yine de Türkiye’nin –her ne kadar şimdilerde resesyon yaşasa da- Avrupa ile yürüttüğü yüksek ticaret hacimlerinin yanına bile yaklaşması mümkün değildir.

Kafkaslar ve Orta Asya’da ise, Türkiye, coğrafi ve dilsel yakınlık temelinde bir nüfuz uygulamak istiyor. Bununla birlikte, Putin Rusyası, Orta Asya devletleri üzerinde ciddi bir nüfuz uygulamaya devam ediyor ve bu bölgeyi işgal edip Gürcistan üzerinde siyasi manevralarını sürdürürken, Azerbaycan’ı son derece rahatsız bir pozisyona sürüklemiş bulunuyor. Türkiye’nin Mezopotamya’daki etkisi ise, İran’ınkine yaklaşamıyor bile. Suriye’de Erdoğan ve onun dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu, yanlış bir karar alarak, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Alevi rejimine muhalefet eden ılımlı İslamcı bir Sünni muhalefeti şekillendirebileceklerini düşündüler. Erdoğan, İsrail’e yönelik muhalefeti karşısında İslam dünyasından puan toplarken, bunun bir bedeli olduğunu da öğrendi: İsrail ve bir yandan Yunanistan, bir diğer yandan da Kıbrıs ile ilişkilerin kızışması, Türkiye’nin düşmanlarının şimdilerde Doğu Akdeniz’de hidrokarbon alanında işbirliği yapmada elini güçlendiriyor.

Sorunun kökeni, kısmen coğrafi. Türkiye, dağlar ve platolardan oluşan bir kale burcu. Balkanlarla Orta Doğu arasında Anadolu kara köprüsünün yarısını barındırıyor. İran’ın olduğu gibi Irak gibi bir yeri tam olarak tamamlamıyor; ve Türkçe artık eskiden olduğu gibi Arapça alfabenin faydalarından nemalanmıyor; Doğu Akdeniz’deki diğer yerlerde daha fazla kültürel üstünlük sağlamasına imkan tanımıyor. Ancak, en önemlisi, Türkiye, kendi Kürt topluluğuyla sorunlar yaşıyor ki bu da komşu Orta Doğu devletlerinde nüfuz sergileme girişimlerini daha komplike bir hale getiriyor.

Türkiye’nin güneydoğusunda, demografik olarak etnik Kürtler ağırlıklı. Bu bölge, Suriye, Irak ve İran’ın devasa Kürt bölgeleriyle sınırdaş. Suriye’de halihazırda yaşanan çözülme süreci, potansiyel olarak orada yaşayan Kürtleri, Türkiye’yi bölmek için Anadolu’daki radikal Kürtlerle birleşmeye yöneltebilir. Irak’ın fiili parçalanması, Türkiye’yi, Irak’ın Kürtlerin yaşadığı kuzey bölgesiyle yapıcı bir çevreleme politikası izlemeye mecbur bıraktı; ancak aynı zamanda bu durum Irak’ın geri kalanı üzerinde Türkiye’nin nüfuzunu zedeledi. Dolayısıyla, bunun karşılığında, Türkiye’nin İran’ı etkileme girişimleri kesintiye uğramış oldu. Türkiye, Orta Doğu’da daha büyük bir nüfuz istiyor; ancak buradaki sorun, kendisini bölgenin karmaşıklığından arındıramayacak kadar Orta Doğu ile içiçe olmasından kaynaklanıyor.

Erdoğan, bölgede daha büyük bir nüfuz sağlamak için ülke içindeki Kürt sorununu kısmen çözmesi gerektiğini biliyor. Hatta, Arapça “vilayet” kelimesini de sık sık yüksek sesle telaffuz etmeye başladı ki bu da Osmanlı İmparatorluğu’yla ilintili bir kelime. Söz konusu sözcük, yarı-otonom kentler anlamına geliyor ve bu kavram, yerel Kürtlerle uzlaşmanın kilidini taşısa da, Türkiye içindeki Kürtlerin milliyetçi rakiplerini de harekete geçirebilir.

Dolayısıyla, bu durum, (vurgusu, tamamen Türklerden oluşan bir Anadolu yaratmak olan) Kemalizm’in temellerini kökten yok etmeyi amaçlayan büyük ve simgesel bir adımdır. Ancak, daha şimdiden Kemalizm’in Türk ordusu içinde nasıl güçten düştüğü görüldüğünde –on yıl önce böyle bir şeyi düşünmek bile imkansızdı- Erdoğan’ı hafife almamak gerektiği de anlaşılıyor.

Erdoğan’ın yoğun hırsının gözlemlenmesi gerekiyor. Batılı elitler Putin’e beceriksizce dudak bükerken, Erdoğan, Putin ile her buluştuğunda heyecanlı bir şekilde notlar alıyor.

http://www.stratfor.com/weekly/turkeys-geographical-ambition-0#axzz3A6w9wskH



Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Yükleniyor